Kur’an’ın Anlaşılması, Eserler ve Evrad ü Ezkar

Kur’an’ın Anlaşılması, Eserler ve Evrad ü Ezkar
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Kur’an’ın gerçek buudları ile alabildiğe derin bir şekilde Risaleler’de anlatıldığı kanaatındayım. İfadelerinde hiçbir lüks yok, kitap yazma fantezisi yok. Yazdığı her şeyi zaruret ve ihtiyaç seviyesinde görmüş, duymuş, hissetmiş ve kaleme almış. İsterseniz bu düşünceyi usul-i fıkıhtaki zaruriyat, hâciyata benzetebilirsiniz. Şu müthiş ifadelere bakın: “Kur’ân, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi, ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi, ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri, ve zeminde ve gökte gizli esmâ-i İlâhiyenin mânevî hazinelerinin keşşafı, ve sutûr-u hâdisâtın altında muzmer hakaikin miftahı, ve âlem-i şehadette âlem-i gaybın lisanı, ve şu alem-i şehadet perdesi arkasında olan âlem-i gayb cihetinden gelen iltifâtât-ı ebediye-i rahmâniye ve hitâbât-ı ezeliye-i Sübhâniyenin hazinesi, ve şu İslâmiyet âlem-i mânevîsinin güneşi, temeli, hendesesi, ve avâlim-i uhreviyenin mukaddes haritası, ve Zât ve sıfât ve esmâ ve şuûn-u İlâhiyenin kavl-i şârihi, tefsir-i vâzıhı, burhan-ı kâtıı, tercüman-ı sâtıı, ve bu alem-i insaniyetin mürebbîsi, ve insaniyet-i kübrâ olan İslâmiyetin mâ ve ziyası, ve nev-i beşerin hikmet-i hakikiyesi, ve insaniyeti saadete sevk eden hakikî mürşidi ve hâdîsi, ve insana hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmi bir kitab-ı mukaddestir. Hem bütün evliya ve sıddıkîn ve urefâ ve muhakkıkînin muhtelif meşreplerine ve ayrı ayrı mesleklerine, herbirindeki meşrebin mezâkına lâyık ve o meşrebi tenvir edecek ve herbir mesleğin mesâkına muvafık ve onu tasvir edecek birer risale ibraz eden mukaddes bir kütüphane hükmünde bir kitab-ı semâvîdir.”

Benim Kur’an’a aşina olmam, öğrenmem, okumam, ezberlemem çocukluk yıllarında anne babamın vesilesiyle olmuştur. Bununla beraber onu hakiki manada bana duyuran, benim nazarımda yücelten ve tek kelime ile sevdiren Bediüzzaman’ın eserleri olmuştur.

Efendimize de aşıktım ben küçüklüğümde. Bir keresinde babam bana “Gece yatmadan önce 1000 defa Kureyş suresini okursan, rüyanda Efendimizi görürsün.” demişti ve ben hiç tereddüt etmeden o gece 1000 defa Kureyş suresini okudum. Ama ne zaman ki eserlerde Efendimiz’i anlatan yerleri okudum, Allah Rasülü (sallallahu aleyhi vesellem) gözümde bir başka göründü ve onu daha bir başka sevdim.

Kanaat-i acizanemce herkes, her gün hem Kur’an’la hem onu çağımız insanının ihtiyacını karşılayacak şekilde yorumlayan Risaleler’le ciddi meşgul olmalı. Ayrıca herkesin her gün hiç aksatmadan okuyacağı bir hizbi bulunmalı. Sadece bunlarla da yetinmemeli. Üstad 15 günde bir üç ciltlik Mecmuatu’l-Ahzab’ı bitiriyormuş. Evradda monotonluktan, ülfet ve ünsiyetten kurtulmak için çeşitlilik önemlidir. Yakınlarda bu üç ciltlik dua mecmuasından alınan bazı cami (kapsamlı) dualar bir cilt halinde tekrar basılacak. Keşke herkes aksatmadan okusa. Hazreti Ali’nin ömrü boyunca günlük evradını hiç aksatmadığı söylenir. Ona sormuşlar: “Nehrivan’da da mı?” “Evet, Nehrivan gecesinde bile!” demiş. Benim rahmetli validem de sabahtan akşama kadar Büyük Cevşen’i bitirirdi de bana “Başka okuyacağım bir şey var mı?” diye sorardı.

Evrad u ezkarda bu ciddiyet olursa kim bilir gün gelir büyük zatların duyduğu şeyleri duyarsınız? İmam Şâzelî, Ahmed Bedevî gibi zatlar namazda “Sübhane rabbiye’l-azim” dedikleri zaman bütün zerrat-ı kainatı mülahazaya alarak söyleme seviyesine çıkmışlardı. Adeta bütün kainat onların dilleri ile tesbihat yapıyor gibi bir his bu. Nitekim Üstad’ın yakın talebelerinden bazılarına yıllar ve yıllar sonra “Kardeşim! Ben de Hasan Şâzelî gibi kainatın her bir zerresinin tesbihatını duyabiliyorum artık.” dediği nakledilir. Fakat bu gayret ve mücahedeye bağlıdır. Allah’a tam teveccühe bağlıdır.

Allah Rasulü (sallallahu aleyhi vesellem) bir sahabiye bir gün “İmanın hakikati nedir?” diye soruyor. Sahabi hiç tereddüt etmeden “Ben kendimi her gün Cennet ve Cehennemi müşahede ediyor gibi, mele-i âlânın sakinleriyle beraber olur gibi hissediyorum.” diye cevap veriyor. Efendimiz’in (sallallahu aleyhi vesellem) bu sahabiye verdiği karşılık şudur: “Sen gerçekten inanmışsın.”

Evet, herkes ama özellikle turnikeye önce girenler Cenab-ı Hakk’ın geçmişte kendilerine ihsan ettiği nimet-i sabıka adına evrad u ezkar hayatlarına çeki düzen vermeliler, bir disiplin getirmeliler. Kaldı ki bu, kulun Allah’la, Allah’ın kuluyla olan münasebeti adına bir ölçüdür.

100 REKAT NAMAZ!!!

İslam tarihine baktığınızda günde farz namazlarına ilaveten 100 rekat nafile namaz kılan, Ramazan orucuna ilaveten savm-ı Davud tutan, zekat denince kırkta biri yeterli görmeyip ihtiyacından fazlasını infak eden, gece gazelhanları adını almaya layık sabahlara kadar hiç uyumadan evrad u ezkar okuyan nice insanlar görürsünüz. Nedir bu insanların hareket noktası? İhtimal bunlar, Kur’an’ın namaz kılın, oruç tutun, zekat verin emrini mutlak emir olarak anlamış ve ona göre yasamışlardır.

Evet, ibadet u taatte sınır yoktur. Herkes içinde bulunduğu konuma ve şartların müsaitliğine göre durumunu ayarlamalı ve yapabildiğince ibadet u taat yapmalıdır. Bakın bir sahabi “Ya Rasullallah! Sana günde şu kadar salavat getiriyorum.” deyince, Efendimiz: “Güzel ama daha çok olsa iyi olur.” buyuruyor. Buradan hareketle bugün bana birisi gelse ve dese ki: “Günde 100 rekat namaz kılıyorum,” “Güzel ama daha fazla kılsan daha iyi olur!” derim.

KARDEŞ KARDEŞİN MEDDAHI OLMALI

Allah mü’minlerin birbirleri ile bünyan-ı mersus (sarsılmaz bir duvar) olmasını emrediyor. Ben bu emrin bizler tarafından tam anlamıyla gerçekleştirildiğini zannetmiyorum. Devr-i saadette Hazreti Ebu Bekir ve Hz. Ömer aralarındaki bir meseleden dolayı hafifçe birbirlerini kırmışlar ve hemen ardından her ikisi de Allah Rasulü’ne (sallallahü aleyhi vesellem) ayrı ayrı gelerek “Hata bende” demiş ve özür dilemişlerdir.

Evet, hata yapma insan olmanın şe’ni, ama hatayı müdafaa etme değil. Ben hatada ısrar etmemenin, candan, gönülden özür dilemenin birbirimizi bünyan-ı mersus haline getireceğine, bir kardeşin diğerinin meddahı olmasının geleceğimiz adına ümitbahş bir hadise olduğuna inanıyorum. Aksi halde…

SIK SIK AYNAYA BAKMAK

Rüyamda bir dostumun benim kabrimi kazdığını gördüm fakat ben hayattaydım. Sonra tabirine baktım: sıkıntılardan kurtulmaya işaretmiş. Kabir ahirete giden açık bir kapı ve insanlar kabir denince derin mülahazalara dalıyorlar. Zaten Allah Rasulü (sallallahü aleyhi vesellem) önceleri yasaklamasına rağmen sonra kabir ziyaretine izin vermesi ve ahireti hatırlatacağını ifade buyurması bunu göstermiyor mu?

Rüyadan uyanınca ilk aklıma gelen Üstad’ın 12. Nota’da söyledikleri oldu: “Ey Rabb-i Rahîmim ve ey Hâlık-ı Kerîmim! “Küllü âtin karîb” sırrıyla ben şimdiden görüyorum ki, yakın bir zamanda, ben kefenimi giydim, tabutuma bindim, dostlarıma veda eyledim. Kabrime teveccüh edip giderken, Senin dergâh-ı rahmetinde, cenazemin lisan-ı haliyle, ruhumun lisan-ı kâliyle bağırarak derim: “El-aman, el-aman! Ya Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın hacâletinden kurtar!”

İşte kabrimin başına ulaştım, boynuma kefenimi takıp kabrimin başında uzanan cismimin üzerine durdum. Başımı dergâh-ı rahmetine kaldırıp bütün kuvvetimle feryad edip nidâ ediyorum: “El-aman, el-aman! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Beni günahlarımın ağır yüklerinden halâs eyle!”

İşte, kabrime girdim, kefenime sarıldım. Teşyîciler beni bırakıp gittiler. Senin af ve rahmetini intizar ediyorum. Ve bilmüşahede gördüm ki, Senden başka melce ve mence yok. Günahların çirkin yüzünden ve mâsiyetin vahşî şeklinden ve o mekânın darlığından, bütün kuvvetimle nidâ edip diyorum:

“El-aman, el-aman! Ya Rahmân! Yâ Hannân! Yâ Mennân! Yâ Deyyân! Beni çirkin günahlarımın arkadaşlıklarından kurtar! Yerimi genişlet! İlâhî, Senin rahmetin melceimdir ve Rahmeten li’l-âlemîn olan Habibin, Senin rahmetine yetişmek için vesilemdir. Senden şekvâ değil, belki nefsimi ve halimi Sana şekvâ ediyorum.” Kabre, ahirete çok iyi inanmış bir insanın ağzından ancak çıkabilecek cümleler bunlar.

Evet çok ama çok iyi inanmak lazım. Muhammed Kutup yazdığı bir kitabının adını “Hel Nahnu Müslimûn? – Biz Müslüman mıyız?” koymuş. Neden? Çünkü iman problemimiz var bizim. Kimse rencide olmasın bu sözlerimden ama malesef gerçek bu. Kıvam, evi-işi ve camisi arasında mekik dokuyan sıradan müslümanlar için de, gönüllerini yüce bir davaya kaptırıp yaşatma zevkiyle yaşamadan vazgeçen gönül erleri için de çok önemlidir. İbadet u taatin, Allah’a yapılan kulluğun sürekli ve her gün artan bir ivme ile devamı, gündüzleri dünyaya açılıp, geceleri gözyaşlarıyla seccadesine kapanıp “Ya Rabbi! Ne yapıyorsam Senin adına yapıyorum. Beni affet!” diye dua dua yalvarma hep bu kıvamla olacak şeyler. İmam Şa’rani Hazretleri “Bînamaz birisi ile otursam 40 gün namazımın tadını alamıyorum.” diyor. İçtimai hayatın içinde çirkefler içinde dala çıka yüzen bizlerin ne demesi lazım o zaman?

Evet, peygamberane bir azim ve irade istiyor. Zaman bunu gerektiriyor. İnsanın en az gördüğü şey kendisidir. Onun için sık sık aynaya bakmak lazım. Sahabenin o derin anlayışı içinde birbirimizin elinden tutup; “Teâlev nü’min saaten! – Gelin bir süre iman edelim!” dememiz, imanî meseleleri sürekli müzakere ederek imanda, marifetullahta, muhabbetullahta ve mehâfetullahta derinleşmemiz lazım. Zira mücerret imanla günümüzün inhiraflarından kurtulmak imkansızdır.

Sahabe içinde bile kıvamını koruyamamadan şikayet eden insanlar vardı ki biz kim oluyoruz. Bakın Amr b. As’a. O vefat ederken sırtını duvara çevirip yatağının içinde ağlıyor. Nedenini soran oğluna hayatındaki üç dönemi anlatarak, son dönemde siyasete karışmaktan duyduğu ızdırabı dile getiriyor.

Hasılı; her şeyimizi sohbet-i Canan’a bağlayıp, ihlasla O’nun rızası istikametinde hareket edersek şaşırmayız. Üstad ihlasla yapılan hizmetin ikiye katlandığını anlatıyor. “İhlasla çalışırsanız beni de ihlasa muvaffak kılarsınız.” sözleriyle küfrün başını alıp gittiği, ehl-i keşfin müşahedesine göre 40 vefiyattan ancak birinin kurtulduğu dehşetli bir dönemde bizlere sarsılmaz ölçüler veriyor.

Kısacası; iş çetin, yol uzun, menzil uzak, tuzak çok. Allah muînimiz ola.