Abes Yaşama

Abes Yaşama
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Nefis muhasebe ve murakabemi yaparken
bazan oluyor ki tarifini yapamayacağım ölçülerde ciddi
şekilde hayattan iğrenme geliyor içime. O zaman diyorum
kendi kendime “Leş gibi bir hayat yaşamışız!” Ardından
hemen öbür tarafa gitme arzusu beliriyor; beliriyor
ve “Al Allahım beni kurb-u huzuruna” dememek için kendimi
zor tutuyorum; zira böyle söylemeyi saygısızlık olarak
görüyorum. “Zaten burada tembel tembel yaşamışsın, bir
de bu yanlışlığına başka yanlışları ilave etme” diyorum
kendi kendime. Fakat gel gör ki her zaman dengeyi koruyamıyor,
öte tarafa olan şevk ve iştiyakımın önünü alamıyorum.

Evet, insan abes yaşamamalı bu dünyada.
Bir işe yaramalı dini adına, diyaneti adına. Başkalarının
ebedi kurtuluşuna vesile olmalı. Milyonlarca, milyarlarca
insan var İnsanlığın İftihar Tablosu’nun mesajlarını
bekleyen. Onların beklentilerini boşa çıkarmamalı, bekleyişlerinde
inkisara uğratmamalı onları; acele davranmalı, âheste-revlik
etmemeli.

EŞYANIN HAKİKİ YÜZÜ

Cenab-ı Hakk’ın isimlerinin tecellisini
görme adına çok darlık yaşıyoruz. Eşyayı genelde sadece
mülk, fizik ve madde buudları ile görebiliyoruz. Halbuki
esas olan mülkün yanında melekut, fiziğin yanında metafizik
ve maddenin yanında manâ buudlarını da görmektir ki
eşyanın hakiki yüzü müşahade edilmiş olsun.

Nasıl üç boyutlu resimlere gözümüzü
ayırmadan baktığımızda belli bir müddet sonra kareler
şekilleniyor ve üçüncü boyut açığa çıkıyor; aynen öyle
de eşyanın melekut, metafizik ve manâ boyutları da ancak
onlara yoğunlaşmakla ortaya çıkar; çıkar ve biz o zaman
eşyanın hakiki yüzünü görmüş oluruz.

Evet, tepeden mahruti bakılamıyor hadiselere.
Sadece sebep-sonuç ilişkileri ile doğruyu bulamazsınız.
İlimler, eşya ve hadiseleri labaratuvarlarda irdeledikleri
kadar, metafizik açısından da incelemeye almalıdırlar.

AYAN-I SABİTE

Bir mübtedinin aklından dolayı Mu’tezile’ye
kayması nasıl tabii ise, bir müntehinin de eşyanın hakiki
yüzüne vakıf olmasından dolayı cebr-i mutavassıt olması
aynı ölçüde tabii ve fitridir. Ama ne cebr-i mutavassıt
ne de Mutelize’yi değil İmam Maturidi’nin orta yolunu
esas almak gerekir.

Evet, Allah kader planında geleceği
belirlerken, o muhit ilmiyle her şeyi sizin beden ve
ruh kalıbınıza göre biçer, diker. Sizin iradenizle birlikte
meşiet-i ilahiye böylece taalluk eder. Ayan-ı sabiteye
hiçbir kimsenin ufku ulaşamaz. Oraya yani o ilm-i ilahiyi
müşahedeye ancak Efendimiz aleyhi’s-salatu ve’s-selam
ulaşabilir.

TEVECCÜH

Teveccüh teveccühü doğurur. Bakarsan
bakılırsın. Çiçeğin güneşe bakışı gibi bakmayı becerebilirsen
O Kudreti Sonsuz’a, yönelebilirsen bütün benliğinle,
O’nun engin tecelliyatına muhatap olursun. Esas olan
gönülden müteveccih olabilmedir. Yoksa nefse dayalı
suni cilvelerle o tecellilere muhatap olmak mümkün değildir.
Aşktan parça parça olmuş ciğerin yoksa gerisi beyhude
bir uğraştan ibarettir.

ŞUURLU AYNA

İnsan kainatta şuurlu tek aynadır.
Zat-ı Uluhiyet’in bilinmesi ancak insan gibi şuurlu
bir ayna ile olur. İnsanlar içinde ekmel tecellilere
mazhar olan elbette Nebiler Serveri Hazreti Muhammed’dir
(salllahü aleyhi vesellem).

AKLI KURBAN ETMEK

Miraç hem keramet hem de mucizedir.
Kurban olayım ben O’na. Gerçi ben kurban olsam ne olacak
ki! Hazreti Musa aleyhisselam’ın, duasına şahit olduğu
çoban gibi, “Ya Rabbi! Soğuktan seni korumak için nasıl
bir çorap öreyim?” bakışına benzer dar duygularla, çobanca
bakışlarla o deryayı bilme nasıl olur ki?

Ama bu meselenin bir başka tarafı da
var ki bu türlü safça duygu ve düşünceler yer, zaman
ve kişilere bağlı olarak değişkenlik gösterse de iman
hayatımız adına çok önemli. Mesela, annemin çok saf,
çok duru bir imanı vardı. Ama halamın imanı, itikadı
ondan daha farklıydı. O’nun inancına bayılırdım. Sanki
ölmek, ahirete intikal etmek bir odadan diğerine geçmek
kadar kolay ve basitti onun için. Öteki alemi, Cennet’i,
Cehennem’i sanki görüyormuşçasına bir itikada sahipti.

Aslında genelleme yapmak doğru değil
ama çoğunluğu itıbarıyla felsefe ile iştigal edenler,
aklı çok kullananlar hep yanılıyor. Aklı Allah için
kurban etmek gerek. Çünkü burhan-ı limmi, burhan-ı inni
üzerinde yürür. Cenab-ı Hak baştan burhan-ı inni olarak
vicdanda kendini hissettirir. Vicdan o hakikatı kendi
enginliği içinde duyduğu an, bütün delil ve kitapları
atar. Aczini, fakrını hissettiği an dua ile O’na dayanır.
Hele esbab bil-külliye sukut ettiğinde eğer insan vicdan
kulağıyla kendini dinleyebilirse çok farklı buudlarda
çok farklı şeylere şahit olur.

Evet, vicdan yalan söylemez.

MAHİYET-İ EŞYA VE EHL-İ
SÜNNET

Ehl-i sünnet, kainattaki bütün varlıkları
iktiran ile doğrudan Allah’a bağlamasını bilmiştir.
Aslında mahiyet-i eşyanın Rab’le olan münasebeti, bunların
mahiyeti, hangi isim ve sıfatların tecellileri olduğunu
bizlere peygamberler bildirmiştir. Ehl-i sünnetin yaptığı
bu hakikatleri formüle ederek bizim idrak ufkumuz seviyesinde
ifade etmekten ibaret.

YOGA

Ruhun kendi gücünü kazanması mutlak
anlamda Allah’ın marziyatını kazanması demek değildir.
Yogaya Allah’ın razı olduğu bir yol denilebilir mi?
Velev ki o yolla insan ruhunun gerçek gücüne ulaşsa
bile!