262. Nağme: Ey Nefis, Sebebi Sensin, Kusurlar Senin!..

262. Nağme: Ey Nefis, Sebebi Sensin, Kusurlar Senin!..

Sevgili dostlar,

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi’nin ikindi namazı sonrası çay faslında dile getirdiği çok önemli hakikatleri arşivimizde bekletmeden arz ediyoruz. Kıymetli Hocamız bu 19:46 dakikalık hasbihalde şu konuları anlatıyor:

*İnsan her şeyi en mükemmel şekilde götürmeye çalışmalı, ekmeliyete (en mükemmele) ve etemmiyete (tastamam yapılana) talip olmalı ama şayet istediği neticeyi elde edemezse onu da kendi kusurlarından bilmelidir.

*Kendini Kur’an’a ve i’la-yı kelimetullaha adamış insanlar hizmet daireleri içinde bir eksik ve bir gedik olduğu zaman, “Burada yapılabilecek bazı şeyler vardı, ihtimal ben onlarda kusur ettiğimden dolayı böyle bir falsoya maruz kaldık!” demelidir. Bu aynı zamanda bir zımnî tevbedir ve bu düşüncede olanların eksikliklerini Cenâb-ı Hak telafi eder.

*“Yaptığım şey mükemmel.. kusur yok yaptıklarımda.. kusur beni dinlemeyen ve anlamayanlarda; düşüncelerini benim düşüncemle test etmeyenlerde.. ben çevremin yaptığı kusurların riskini yaşıyorum.” Hafizanallah, bu düşüncenin, (Firavun’un dediği gibi) “Ben sizin en yüce rabbinizim!” demekten farkı yoktur.

*“Bir eksik, bir gedik, bir sürçme, bir tökezleme varsa, bana ait kusurdandır.” Hatta insan bir yönüyle bu türlü kusur ve sürçmelerdeki nefis muhasebelerini biraz da başında bulunduğu işle doğru orantılı olarak ele almalıdır. Bir problem varsa, o işin başındaki insan o problemi kendinden bilmelidir. Daire büyüdükçe, o dairelere hükmeden insanlar da kendi daireleri hesabına yaşanan o falso ve fiyaskoların kendi düşüncelerindeki boşluklardan, Allah’la münasebetlerindeki boşluklarından, İslamiyeti iyi duyup sindirememedeki boşluklarından Hazreti Ruh u Seyyidi’l-Enâm’ın düsturlarını çok iyi yorumlayamama boşluklarından, zamanı doğru okuyamamadaki boşluklarından, hasım cepheyi doğru okuyamama boşluklarından kaynaklandığına inanmalıdırlar.

*İnsanın, başına gelen gâileleri kendinden, kendi nefsinden bilmesi onun imanının kemalinden kaynaklanır. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı Kerim’de, “Sana gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir.” (Nisa Sûresi, 4/79), “Başınıza ne musibet geldi ise, o, ellerinizin kazancı iledir; kaldı ki Allah çoğunu da affediyor.” (Şûra Sûresi, 42/30) gibi ayetlerle bu hususa işaret etmiştir. Bu ve benzeri ayet-i kerimelere bakıldığında ve kâinatta cereyan edip duran hâdiseler süzülüp satır satır incelendiğinde görülecektir ki, o hâdiselerin hiçbirini rastlantıya vermenin, onların başıboş olduğunu düşünmenin imkânı yoktur.

*Kendi kendime insülin iğnesi vururken mahfazasını düşürsem ya da bir sinire, kılcala rastlasa veya kan çıkmasına sebebiyet verse de abdest ihtiyacı hasıl olsa, onu bir kusuruma bağlıyor, mesela “Herhalde besmele çekmediğimden oldu!” diyorum.

*İnsan, musibet televvünlü her şeyi kendisine ait kusurlara bağlarsa, o zaman ne kadere taş atar, ne dışarıda bir mücrim arar ve ne de başkalarını suçlar. Her menfilik karşısında, önce kendisiyle hesaplaşır ve nefsinin yakasına yapışır. Böyle bir hesaplaşma da onun içinde istiğfar hislerini tetikler ve onu tevbeye sevkeder.

*Mükemmele talip olmakla beraber fiyasko yaşamamanın önemli bir vesilesi her ihtimali hesap ederek alternatif planlar hazırlamaktır.

*Mükemmeli yakalamada önce alternatif planlar yapma ve sonra elden gelen gayreti ortaya koyma ile beraber işin her safhasında ortak akla müracaat etme de çok önemlidir.

*Söz Sultanı (sallallahu aleyhi ve sellem), “İstişare eden kayıp yaşamaz, riske maruz kalmaz!” buyuruyor. Kendisi de vahiy ile müeyyed olmasına rağmen hemen her meseleyi hem de kendi yetiştirdiği insanlarla istişare ediyor.

*Kimseye bâki değildir mülk-ü devlet sîm-ü zer / Bir harab olmuş gönül tamir etmektir hüner.”

*Orta Asya’da ilk falso yaşadığımız yer Özbekistan olmuştu. Halbuki en sıcak yerlerden birisi orasıydı; devlet başkanı mektup yazmış, Emir Timur’un altın kartını, Uluğ Bey’in altın kartını göndermişti bana. Fakat, şu anda aklımda değil, kim bilir belki aklımın köşesinden geçti, belki mel’un bir rüyada gördüm; belki hayalimi kirlettim; belki enâniyet itibarıyla belki de aidiyet mülahazasıyla, “Yahu meğer neymiş bu arkadaşlar, Allah’ın izniyle girdikleri yeri nura gark ediyorlar” dedim. Allah da suratıma çarptı, “al ağzının payını, senin enâniyetine, aidiyet mülahazana düşen şey budur!” Bu mülahazalarla belki elli defa ağladım; “Ya Rabbi, böyle bir şey düşündüm ve dedimse, ben hata ettim!.”

*Küçük dairede ya da büyük dairede, etemmiyete ve ekmeliyete talip olan insanlar, evvela alternatif planlar hazırlamalı; saniyen, kalblerinin Allah’la sağlam bir irtibat içinde bulunmasını sağlamalı; salisen, hep mü’mince düşünmeli davranmalı ve rabian, bir arıza, bir kusur meydana geldiği zaman kusurlarını itiraf edecek kadar da faziletli ve civanmert olmalıdırlar.