Muhasebe Ufku ve Sahabe Yolu

Muhasebe Ufku ve Sahabe Yolu

Kıymetli dostlar,

“Rabbimiz, ahirete yürüyenlere merhamet eyle; kalanlara sabır ver; yaralılara şifa lütfet; ülkemizi muhafaza buyur!” duasıyla sözlerimize başlamak istiyoruz.

Şehitlere Hatim, Ankara’daki Katliam ve Dua Seferberliği

Ankara’da sergilenen vahşet hepimizi derinden yaraladı. Zaten gamlı olan atmosferimiz adeta hüzün sağanağına uğradı.

Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, Ankara’da meydana gelen vahşi terör saldırısında hayatını kaybeden vatandaşlarımız için dün şu taziye mesajını yayınladı:

“Ülkemizin kalbi başkent Ankara’nın göbeğinde gerçekleştirilen elim terör saldırısı bir kere daha yüreklerimizi dağladı. Kadimden bu yana milletimizin ikbalini karartma azminde olan şer odakları yine masum insanları hedef aldılar.

İhaneti karakter haline getirmiş karanlık odaklar, hiçbir dinin ve ahlak sisteminin müsaade etmediği insanlık dışı saldırılarla, bu toprakları bir kaos arenası haline getirmeye, aziz milletimizin önünü kesmeye ve bizi bize düşürmeye çalışıyorlar. Ümidim ve duam odur ki, Allah’ın izni ve inayetiyle masum Anadolu insanının sabrı, sağduyusu ve itidali, şerirlerin kirli emellerine ulaşmalarına mani olacaktır.

Ankara’da meydana gelen ve kalleşçe planlanmış bu saldırıda vefat eden vatandaşlarımıza Cenâb-ı Allah’tan rahmet ve mağfiret, kederli ailelerine ve yakınlarına sabr-ı cemil diliyorum. Hazreti Şâfî’den (c. c.) yaralanan vatandaşlarımıza acil şifalar lütfetmesini niyaz ediyorum.

Gerekçesi ne olursa olsun her türlü terörü ve bu saldırıları gerçekleştirenleri bir kere daha lanetliyor; içeride ve dışarıda ülkemizin ikbaline pusu kurmak için fırsat kollayan insi şeytanlara fırsat verilmemesi için daha hassas olunması ve her türlü tedbirin alınması dileğiyle aziz milletimize taziyelerimi sunuyorum.”

Bir aydır akşam namazı öncesi toplu duamızı asker/polis şehitlerimize ayırıp onların ruhlarına hediye eylemek üzere hatim okuyorduk; bugün 78. hatmi yarıladık. Dolayısıyla terör mağdurlarının, mazlumlarının elemini her gün yüreğimizde duyuyorduk. Şehit haberlerinin devam etmesiyle beraber bir de Ankara’da meydana gelen katliam acımıza acı kattı.

Aslında bugün Bamteli günüydü fakat ülkemizin haline sahiden çok kederlenen Hocamız mutat sohbetine çıkmadı, sadece dua çağrısıyla iktifa etti.

Biz de “başta güzel ülkemizin insanları olmak üzere bütün ümmet-i Muhammed’in (aleyhissalâtü vesselam) her türlü musibetten kurtulup selâmete çıkması, maddî manevî sıkıntılardan sıyrılıp inşiraha kavuşması niyetiyle, ayrıca insanlığın sulh atmosferine meyletmesi ve en yüce hakikatlere uyanması recasıyla” birkaç gün önce duyurusunu yaptığımız dua seferberliğine iştirakinizi istirham ediyoruz.

Kendisiyle yüzleşmeyen kimse, yerden yere vuracağı mücrimler arar!..

Bu haftanın Bamteli olarak ise, muhterem Hocamızın hafta içinde yapmış olduğu bir hasbihali sunuyoruz.

Sohbette -özetle- şu konular anlatılıyor:

*Kendisiyle yüzleşmeyen ve kendini yerden yere vurmayan bir insan, debbağın deriye yaptığı gibi yerden yere vuracağı bir mücrim arar. O hep günah çaşıtı, mütecessisi haline gelir; “Acaba falan nasıl baktı, ne konuştu, ne etti?” deyip bunları zihnine kaydeder; sırası geldiği zaman bu dosyaları değerlendirmeyi düşünür ve böylece günaha girer. Günaha girmemenin yolu, insanın kendisiyle meşgul ve kusurlarının farkında olmasıdır.

*İnsanlığın İftihar Tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) mâsum ve masûn olduğu halde bazen bir mecliste yetmiş ya da yüz kere istiğfar ederdi; kendi ufku itibarıyla, seyyidü’l-mukarrebin olması açısından ve imamlığı zaviyesinden, dualarında adeta nefsini yerden yere vururdu.

*Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz şöyle buyuruyor: “Ne mutlu o kimseye ki, defterinde çok istiğfar bulunur.”

Muhasebe Duygusu ve Hazreti Ebu Bekir’in Vasiyeti

*Hazreti Ömer’e nispet edilen bir sözde

حَاسِبُوا أَنْفُسَكُمْ قَبْلَ أَنْ تُحَاسَبُوا

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz.” buyrulmaktadır ki, bu da, nefis muhasebesinin öte dünyadaki hesaba çekilme inancıyla doğrudan doğruya irtibatlı olduğunu göstermektedir. Zaten büyük zatların evrad ve ezkarına bakıldığında, mahkeme-i kübrada hesap verme endişesinden kaynaklanan ciddi bir nefis muhasebesiyle hayatlarını geçirdikleri görülür.

*Hazreti Ebû Bekir (radıyallahu anh) halife seçildikten sonra da komşularının koyunlarını sağarak geçimini sağlamaya devam etmişti. Bir müddet sonra, önde gelen sahabe efendilerimizin ısrarları üzerine, bütün zamanını müslümanların ihtiyaçlarına ayırabilmek için cüz’î bir maaşa razı olup koyun sağmaktan vazgeçmişti. Hizmetine mukabil maaş almak ona çok ağır gelmesine rağmen devlet işlerini aksatmamak için buna katlanmıştı. Bununla beraber, kendisine takdir edilen parayı kullanırken elleri titrerdi.

*Hazreti Ebu Bekir, ahirete göçtüğü zaman, “Benden sonraki halifeye verilsin!” diyerek geride küçük bir testi bırakmıştı. İkinci Halife Hazreti Ömer’in huzurunda açılan testiden küçük küçük paracıklar ve bir de mektup çıkmıştı. Kısacık namede şöyle deniyordu: “Bana tahsis ettiğiniz maaş bazı günler fazla geldi. Bunu harcamaktan Allah’a karşı hayâ ettim; zira bu, halkın malı olduğu için devletin hazinesine katılmalıdır.” Hazreti Ömer, bu manzara karşısında gözyaşlarını tutamamış ve “Ey Ebu Bekir, bize yaşanmaz bir hayat bıraktın.” demişti. Demişti ama onun hayatı da selefininkinden geri kalır gibi değildi.

“Hesabını vereceğin âna kadar seni dinlemiyoruz ve sana itaat etmiyoruz!..”

*Hazreti Ömer (radıyallâhu anh) bir gün üzerinde yeni bir elbiseyle hutbeye başlayıp “Dinleyin ve itaat edin!..” deyince, cemaatten biri “Ey Ömer, seni dinlemiyoruz ve sana itaat de etmiyoruz!” diye bağırmış ve sözüne şöyle devam etmişti: “Ganimetten herkese eşit kumaş düştüğü halde, ben o kumaşı evde evirdim çevirdim kendime bir elbise çıkartıp diktiremedim. Ama bakıyorum ki sen kendine o kumaştan bir elbise diktirebilmişsin. Milletin malından bana yarım, sana tam; bu nasıl oluyor?” Hazreti Ömer, minberde hiç tavrını bozmadan meseleyi açıklaması için oğlu Abdullah’a söz vermiş; o da, babasına kendi hissesini verdiğini ve bu iki pay birleştirilerek halifeye bir elbise diktirildiğini anlatmıştı. İtiraz eden adam bu açıklamayla tatmin olmuş, adeta coşmuş ve memnuniyetle “Şimdi konuş ey Ömer, artık seni dinler ve sana itaat ederiz!” demişti.

*Uyaran böyle medeni cesarete sahip, tam entelektüeldi. İşin başındaki serkâr da o kadar hakperest ve adalete saygılıydı.

Sahabe yolunda yürürseniz, bütün engelleri aşarsınız ve hiçbir tiran da sizi engelleyemez!..

*Dünya bütün debdebe, şaşaa ve ihtişamıyla karşımıza gelse, hâlihazırdaki durumumuzu ona tercih edecek kadar kararlı durmalıyız. Aziz Mahmud Hüdâî hazretleri gibi “Yalancı dünyâya aldanma yâhû / Bu dernek dağılır dîvân eğlenmez / İki kapılı bir virânedir bu / Bunda konan göçer, konuk eğlenmez.” demeliyiz. Sultanlık teklif edilse, günümüzde sıradan bir insan olarak dünyanın dört bir yanında hizmet etmeyi o sultanlığa tercih etmeliyiz.

*Cihanı, iki hükümdar için az gören Yavuz, dünyanın dört bir bucağını velveleye veren fatih ordusuyla, krallara taç verip taç aldığı günlerde, Ridâniye zaferini müteakip İslâm dünyasının biricik hükümdarı unvanıyla İstanbul kapılarına kadar gelmişti. Teb’anın alkış ve alâyişini görmemek için halkın uykuda olduğu bir saati kollayıp payitahta sessizce girmeyi tercih etmişti. “En iyisi biz geceyi Üsküdar’da geçirelim de halk uyurken sessizce Topkapı’ya gireriz.” demiş ve öyle de yapmıştı.

*Kanuni Sultan Süleyman’ın 46 senelik bir saltanatı vardır. Bu zat yarım asırlık bir zamanda meseleyi dorukta tutmuş, dünya devletlerine “eyaletim”, “vilâyetim” nazarıyla bakmıştır. Fakat ihtişamın zirvesinde olduğu bir dönemde zaferle neticelenen bir seferden dönerken, “Nefsime biraz gurur geldi.” demiş ve yatağının izbede serilmesini istemiştir ki, işte asıl büyüklük ve imrenilecek yiğitlik buradadır.

*Bu çizgi Raşid Halifeler’in çizgisidir. Öyle yürürseniz, bütün engelleri aşarsınız, hiçbir mânia ve hiçbir tiran sizi engelleyemez. Trenler, tırlar gelip üzerinizden geçse, tiranlar bütün hiddetleriyle size saldırsa, Allah’ın izin ve inayetiyle, yürürsünüz yolunuza ve vereceğiniz şeyleri verirsiniz insanlığa!..

*Dünyevî herhangi bir beklentiye girerek hizmet etmek bünyeye düşmüş bir güve gibidir; er geç onu delik deşik eder, iflahını keser. Dünyevî beklentiye girmeden hizmet etmeye Allah muvaffak eylesin!..