Geçmiş Kavimler ve Ümit Atlasımız

Geçmiş Kavimler ve Ümit Atlasımız

Soru: Geçmiş kavimlerin, şimdiki ruhî çözülüşün öşrüyle yerin dibine geçirildiği ve bugünkü hayâsızlığın çeyreğiyle sulara gark edildiği düşünülürse, insanlığın böylesine sukût ettiği bir dönemde beşeriyet adına gelecekten ümitvâr olmak mümkün müdür? Ümit atlasımızın –bu konuyla alâkalı– esasları ve ana çizgileri neler olmalıdır?



-Ümitli yaşamak, Allah’a imanın çok önemli bir emaresidir. Ümitsiz bir insan ya Allah’a inanmıyordur ya da onun akîdesi sağlam temellere dayanmıyordur. (01.10)


-İnsanoğlu yaratıldığı günden bu yana, gündüzlerin yanında geceler, ışığın yanında da karanlıklar hiç eksik olmadı. Yerküre üzerinde nur ve zulmetin münavebesi gibi her zaman aydınlıkları kapkara günler takip etti ve ferahfeza devirler gidip buhranlı yıllarla noktalandı. Zaman zaman hemen her bucak ilhad ve nifak zulmetleriyle sarıldı. (03.42)


-Şimdiye kadar çok defa tam “Her şey bitti!..” denileceği zamanlarda bir kere daha geceleri gündüzler takip etmiş ve karın-kışın bağrında baharlar gelişmiştir. Ezcümle; Rasûl-ü Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in dünyaya teşrif buyurdukları dönemde ümidin de imanın da zerresi yoktu ortada… (07.15)


-Gerçekten de bir dönemde Sodom ve Gomore günümüzdeki ruhî çözülüş ve dibe vurmanın öşrüyle yerin dibine geçirilmişti.. Nuh Nebi’nin kavmi bugün yaşanan temerrüd ve hayâsızlığın çeyreğiyle sulara gark edilmişti.. Âd, Semûd ve Eyke halkı bugün yaşananlara şahit olsalardı ihtimal hicaplarından yerin dibine girerlerdi. (08.35)


-Cenâb-ı Hak, -meâlen- “Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba (toplu helâke) uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez.” (Enfâl, 8/33) buyurarak ümmet-i Muhammed’i (aleyhissalatü vesselam) kökten imha edecek bir azaba uğratmayacağını vâdetmiştir. (11.15)


-Allah Rasûlü (aleyhi ekmelüttehaya vetteslimat) Efendimiz buyuruyor ki: “Rabbimden, benim ümmetimi helâk etmemesini istedim. Rabbim benim bu duamı kabul buyurdu ve dedi ki, ‘Onların helâki kendi aralarında olacaktır. Günah işledikleri zaman Ben onları birbirine düşürecek ve vurduracağım.’ Ben bunun da kalkmasını diledim; ama Rabbim, bunu kaldırmadı.” Evet, başka kavimler günah işledikçe semavî ve arzı âfetler onları kırıp geçirecek; ama, ümmet-i Muhammed cürüm işledikçe birbirine düşecek ve ihtilâflarla hırpalanacaklar. (11.45)


-Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “Rabbin, halkı dürüst hareket eden hem kendi nefislerini, hem de birbirlerini düzeltmeye çalışan diyarları, haksız yere asla helâk etmez.” (Hûd, 11/117) O halde bu âyetten aldığımız güçle, çok rahatlıkla şöyle diyebiliriz: Kur’ân’ı dert edinmiş, insanlığın salâhını düşünen, bunu hayatının gayesi bilip, kadın-erkek bu uğurda mücadele eden bir zümre varsa, Allah o ülkeye semavî ve arzî belalar vermeyecektir. (14.23)


-“Muslihûn” kelimesinde devam ve sebat manası vardır. Bu açıdan, “muslihûn” aralıksız, yani yatarken-kalkarken, yerken-içerken, “İfsad içinde boğulan şu insanlığın hali ne olacak?” diye düşünen, beşerin fazilet zirvelerine çıkmasını planlayan, bu hususta projeler üreten, onları tatbikata koyan ve âdeta bunun haricinde hiçbir derdi, dâvâsı olmayan insanlar demektir. İşte böylesi insanlar olduğu ve istikbal vâdettiği müddetçe, Allah o ülkeyi helâk etmeyecektir. (16.40)


-Allah Rasûlü (sallallahu aleyhi ve sellem), “Gariplere müjdeler olsun! Onlar halkın kendisini fesada saldığı ve bozgunculuk yaptığı; dolayısıyla, kargaşa ve fitnenin dört bir yanda kol gezdiği bir dönemde hep ıslah için koşturur dururlar.” buyurmuştur. (18.45)


-Ümmet-i Muhammed’in iki mühim paratoner ve iki mühim seddi vardır ki, belâlar, bu paratonerlerle tesirsiz hale gelecek ve azaplar bu setleri aşamayacaktır. Birincisi: Maddî ve manevî şahsiyet-i maneviye-i Ahmediye’nin (sallallahu aleyhi ve sellem) içimizde bulunması… İkincisi: Ümmet-i Muhammed içinde hakka, hâkikata sahip çıkan ve dâima Allah’a yönelen ehl-i hizmet ve ehl-i istiğfar bir zümrenin var olması… (20.00)