Değişmeye Karşı Sedd-i Zerâî

Değişmeye Karşı Sedd-i Zerâî

Soru: 1) “Yağın balın içine koysanız üzerine bir damla
bulaştırmayacak ve mücevherler arasında olduğu halde altın mı bakır mı
farketmeyecek değişmeyen insanlara ihtiyaç var.” buyurdunuz. Değişmeme konusunda
sedd-i zerâî sayılabilecek hususlar nelerdir?



- “Sedd” menetme ve engellemenin adıdır; “zerâî” de sebep ve yol
manâsına gelen “zerîa” kelimesinin çoğuludur. “Sedd-i zerâî” ise, fenalıklara ve
günahlara götüren yolları tıkama, harama sebep olabilecek fiillerden kaçınma
demektir. Meselâ, zina büyük bir günahtır. Harama nazar bu günaha götüren bir
sebep olduğu için o da günahtır ve yasaklanmıştır. Bunun için, Kur’an-ı Kerim,
“Zina etmeyin”, “Yetim malı yemeyin” emrini ifade ederken “Zinaya yaklaşmayın”,
“Yetim malına yaklaşmayın” şeklinde seslenmekte ve neticede günaha götürebilecek
atmosferden uzak durmayı emretmektedir. (01:01)

- Fenalıklara karşı
en sağlam sur, imandır. İmanı güçlü olan bir insan, ara sıra yanılsa da yolunu
çabuk bulur ve bazen düşecek gibi olsa da hemen yeniden doğrulur.
(03:45)

- Hazreti Ömer (radıyallahu anh) devrinde iffet abidesi bir
delikanlı bir yerde günaha karşı hafif bir temayül gösterecek gibi olunca
birdenbire “Allah’a karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir dürtü ilişince,
hemen düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar.” (A’raf,
7/201) mealindeki ayet diline dolanır. İçinde hissettiği o günah temayülünün
şeytandan gelip gönlüne çarpan bir tayf olduğunu anlar, o esnada gözü açılır,
durumunu basiretle gözden geçirir ve Allah’ı hatırlar; hatırlar da günahtan
geriye durur. Fakat, gönlü ve vicdanı o günaha düşme korkusuna ve ihsan şuuruna
muhalif davranmış olma endişesine dayanamaz ve genç oracığa yıkılır kalır.
Sonra… (04:27)

- Yapılan bir yanlışı bir de hadis-i şeriflere
dayandırarak savunmaya kalkışmak demogojidir, günahı ikiye katlama ve tevbe
kapısını kapama demektir. Mesela, bazı kimselerin plaj gibi yerlere gidip
günahlara girdikten sonra “Çocuklarınıza yüzmeyi, atıcılığı ve biniciliği
öğretin” hadisini okuyarak yüzmenin faziletini anlatmak suretiyle bu
kabahatlerine mazeret uydurmaları demogojidir, günahı katlama ve tevbe kapısını
kapamadır. (07:40)

- Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: “Müminlere
bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını
söyle. Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden
hakkıyla haberdardır.” (Nur Suresi, 24/30) (09:22)

- Üstad
Hazretleri Ondördüncü Nota, Üçüncü Remiz’de insan mâhiyetine konan mânevî
cihâzât ve latîfelerin farklılığından, bazılarının dünyayı yutsa
doymayacağından, bazılarının ise bir zerreyi dahi kendinde barındıramayacağından
bahsediyor. Bazı latîfelerin, tüy kadar bir ağırlığa, yani gaflet ve dalâletten
gelen küçük bir hâlete dayanamayacağını ifade ediyor ve “Mâdem öyledir, hazer
et, dikkatle bas, batmaktan kork. Bir lokma, bir kelime, bir dâne, bir lem’a,
bir işaret ve bir öpmekle batma!” diyor. (10:08)

- Peygamber
Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), “Fena duygular, seni hayallerinde
yakalayınca, ilk fırsatta hemen onlardan kurtulmaya çalış; yoksa, bir müddet
sonra götürüldüğün yerden geriye dönemezsin” buyurmuştur. (Epiktetos’un da buna
çok benzeyen bir sözü vardır.) Evet, bir şeytanî ok gelip hayalinize çarptığı
zaman dönebiliyorsanız hemen geriye dönmeli ve zihninizde meydana gelen yırtığı
vakit geçirmeden dikmeye çalışmalısınız. O ok daha derinlere nüfuz etmeden ve
aldığınız yara sizi öldürecek seviyeye ulaşmadan bir tabyaya sığınmalı, ezelî
düşmanınızın saldırılarından korunmalısınız. Aksi halde, bazı hayal deryalarına
yelken açmış olur, onun dalgaları içinde savrulur durur ve sahile çıkmaya yol
bulamayacak kadar kıyıdan uzaklaşırsınız. Öyleyse, yol yakınken ve iradenizin
gücü yetiyorken kötü duygu ve fena tutkulardan kurtulmalısınız!..
(11:14)

- Maddî virüsler için sürekli bir değişim söz konusu olduğu
gibi, manevî hastalıklara sebep olan virüsler de zamana ve şahsa göre değişiklik
arz edebilir. Nur Müellifi, “Hücumât-ı Sitte” adıyla meşhur risalesinde
şeytanların en tehlikeli altı tuzağını nazara vermiş; “hubb-u cah, korku, tama’,
ırkçılık, enaniyet ve tenperverlik” olarak sıraladığı bir kısım şeytanî
hücumlara karşı müdafaa yollarını göstermiştir. Bu türlü virüs, zaaf ve
boşlukların biri ya da birkaç tanesi her insanda bulunabilir. İnsan, Allah’ın
rızasına ve ahiret saadetine yürüdüğü yol güzergâhını emniyete alabilmek için bu
boşluklarının farkında olmalı ve her adımını dikkatle atmalıdır.
(14:24)


Soru: 2) İman ve Kur’an hizmeti adına yaptığımız vazifeler
hepimize belli konumlar kazandırıyor ve hakkımızda hüsn-ü zanlara vesile oluyor.
Bu konum ve iyi düşüncelerin bizde menfi bir değişikliğe sebebiyet vermemesi
için nasıl bir rehabilitasyon lazımdır? (20:30)



- İnsanın gönül dünyasını yavaş yavaş harap eden, manevî melekelerini
birer birer öldüren hastalıklardan biri de övülmeyi sevmek ve her fırsatta
methedilmeyi istemektir. Hep üstün sıfatlarla anılmak, medh ü senâlarla yâd
edilmek ve sürekli iyilikler, meziyetler ve başarılarla nazara verilmek arzusu
tedavisi zor bir kalb marazıdır. Mü’minler arasında da hakkında methiyeler
yazılmasını ve övgüler sıralanmasını dileyen insanlar olabilir; fakat, kibir,
gurur ve bencillikten kaynaklanan methedilme isteği daha çok müşriklerde ve
münafıklarda görülen bir ruh hastalığıdır. (20:54)

- Hakiki mü’min
teveccüh, iltifat ve övgülerden memnun olmamalı; kendisini medh ü sena edenleri
uyarmalıdır. O, medhedilmeyi hakaret kabul edecek kadar bu meselede kararlı
durmalıdır. Nefsin hoşuna gidecek ve ona meltem gibi gelecek medh ü sena, takdir
ü taltif esintilerini ruh tepkileriyle tadil edip bir hortum, bir tsunami gibi
görmeli ve ondan kurtulmaya çalışmalıdır. (22:05)

- Hazreti Ebu
Bekir (radiyallahu anh), kendisine takdim edilen bir bardak soğuk su ile iftar
eder ve ardından gözlerinden damla damla yaş dökmeye başlar. Akabinde öyle
hıçkırarak ağlar ki, etrafındakileri de ağlatır. Bir müddet sonra, dostları
“Seni bu derece ağlatan nedir?” diye sorarlar. Der ki: Bir gün Allah Rasûlü
(sallallahu aleyhi ve sellem) önündeki bir şeyi eliyle iter gibi yapıyor ve
“Benden uzak dur, benden uzak dur!” diyordu. Sordum, “Ya Rasûlallah! Birini
uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz ama ben kimseyi göremiyorum?!.” Buyurdular ki:
“Dünya, içindeki bütün debdebesiyle karşımda temessül etti ve bana kendisini
kabul ettirmek istedi; ben de ona ‘Benden uzak dur!’ dedim. Bunun üzerine o,
çekip giderken, ‘Vallahi sen benden kurtulsan da, senden sonrakiler elimden
kurtulamayacaklar. Kendimi sana kabul ettiremedim ama sonrakiler peşimden
koşacaklar’ dedi.” İşte, bu bir bardak soğuk su ile dünya bana kendini kabul
ettirmiş olur mu diye endişe ettim ve onun için ağladım.
(25:05)

- İltifatlar, takdirler, abartılı beyanlar ve şişirmeler
stepne içindeki hava gibi kabul edilmeli; bir noktasına dokunulunca “fıss” diye
boşalıverecek kadar değersiz olduğu bilinmeli. Evet, Allah ile irtibatı olmayan
şeylerin kıymet ve değeri yoktur. (27:22)

- Bediüzzaman’ın
ifadesiyle, “Bir dirhem ihlaslı amel, batmanlarla hâlis olmayana müreccahtır.”
Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya ve yalnızca Cenâb-ı Hakk’ın rızasını
esas maksat yapmak icap eder; büyük-küçük her iş O’nun hoşnutluğu gözetilerek
ortaya konmalıdır. (28:52)