Şartların Hesaba Alınması

Şartların Hesaba Alınması
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

Her dönemin mimar ve fikir işçileri
gibi bizlerin de içinde bulunduğumuz dönemin şartları
ve gereklerini iyice ihata etmemiz gerekir. Çok bilmemiz,
çok okumamız, çok dolaşmamız; eğer içinde bulunduğumuz
dünya şartlarını hesaba katmıyorsak, onları derin
tetkik ve analizlere tâbi tutup hareket ölçülerimizi
belirlemiyorsak bir anlam ifade etmez. Mesela her
birimiz günümüzde Ebu Hanife dahi olsak, ama içinde
bulunduğumuz şartları hesaba katmadan onun kendi döneminde
hareket ettiği gibi hareket etsek, çalışmalarımızın
falso ile neticeleneceği muhakkaktır.

Şimdi dünya küçüldü, moda tabirle
global bir köy haline geldi. Eskiden ulaşım ve haberleşme
vasıtaları bu ölçüde gelişmiş değildi. Adeta bir adem-i
merkeziyet hakimdi. Tabir caizse herkes ve her toplum
belli bir stoplazma içindeydi. Ama şimdi öyle mi?
Dünyanın bir yerinde olan bir hadise başka yerlerde
anında duyuluyor ve bazıları itibarıyle hadise mahallindekinden
daha fazla ses ve gürültü çıkartıyor, tesir icra ediyor.
Mükebbiru’l-asvatlar (sesleri, gürültüleri çoğaltanlar)
da var günümüzde. Geneli itibariyle kimin amaçlarına
hizmet ettiği malum-u meçhul o medya, ister ideolojik
isterse ekonomik çıkarlar istikametinde dünya kamuoyunu
rahatlıkla yönlendirebiliyor.
Bu arada çeşitli zamanlar ısrarla üzerinde durduğum
bir husus var; dünyanın neredeyse tamamına yayılmış
bir gönüllüler hareketi, bir eğitim ve ögretim seferberliği..
Din, dil, ırk, yaş, cinsiyet ayırt etmeksizin akıllara
durgunluk veren fedakarlıklarla çalışan bir kitle
var ortada. Dünyanın bir yerinde elde ettiğiniz fevkalade
bir başarı, bunları çekemeyenlerin gıpta ve düşmanlık
damarlarını tahrik edecekse, o başarı başka yerlerdeki
hizmetler adına olumsuz tesir yapabilir, şartların
aleyte ağırlaşmasının nedeni olabilir. Ortaya çıkacak
olumsuz hava yukarıda bahsini ettiğimiz medya aracılığı
ile bütün dünyaya mal edilebilir. Onun için bütün
zamanlardan daha fazla dikkatli olunması gerekir.

İş bu safhaya gelse elinizden bir
şey gelir mi? Elbette hayır? Yapacağınız bir tek şey
olur; müsbet harekete devam. Siz her zaman olduğu
gibi numune-i imtisal sayılacak müspet hareket örneklerini
sergilemeye devam eder, onların bir kısır döngü içinde
dönüp durduklarını anlayacakları, böylece yanlış davranışlarından
vazgeçecekleri zamanı beklersiniz. Yani bir zaman
kaybı olur. Belki çeyrek asır, belki de daha fazla.
Görüldüğü gibi bir taraftan kendimizi koruma, diğer
taraftan insanlığa hizmet götürme oldukça zor. Onun
için kendi içimizde sıkı durmamız, gevşemememiz, saflardan
saf yaşayış seklimizi devam ettirmemiz lazım. Evet,
hem kendi iç alemimiz, hem de şartların ve çevrenin
getirdiği yenilikler karşısında hepimizin sürekli
fikrî rehabilitasyona ihtiyacımız var. Madde ile manayı
aynı zaviyeden müşahede edebilecek, rehber bakışlara,
rehber değerlendirmelere ihtiyacımız var. Aksi halde
toplum, his ve heyecanları aklının ve mantığının önünde
toy delikanlılarla maceraya sürüklenir. Böyle insanların
yaptıkları şeyler güzel görünebilir, hüsn-ü niyetli
de olabilir, ama çok defa bu türlü şeylerin içine
riya, şöhret, fahr ve gurur karışır. Bunların olduğu
yerde, karıştığı işlerde lahutiyet mülahazası yoktur.
Dolayısıyla onların öncülük ettiği faaliyetler muvakkaten
semere verse de, Allah alır daha sonra o semereleri.
Ve işin en acı tarafı, kimbilir belki de hislerine
kapılarak yapmış oldukları şeylerden dolayı sorumlu
bile tutabilir o insanları.

ADANMIŞLIK RUHU

Adanmışlık ruhu adına bir ölçü vermek
istiyorum sizlere; insanların bir çoğu mesela öğle
vaktinde, yiyeceği akşam yemeğinin sevincini yaşar.
Bazı insanlar da vardır ki, dünyada iken yoluna girdiği
ve bir gün mutlaka ulaşacağına inandığı Firdevs Cenneti’nin
sevinci ile yaşar. O sevinç adeta hayat verir ona.
İnsanların belki de yüzde sekseni birinci, çok azı
müstesna geriye kalanı da ikinci kategoriye dahildir
. Ama adanmışlık bunların ikisi de değildir. Adanmış
odur ki; Cennet’e gireceği ümidini sürekli gönlünde,
kafasında, vicdanında canlı tutar ama onun bir tek
gayesi vardır bu dünyada; İslam’ın ismetini sıyanet
etmek. Zira yeryüzünde bugün müslümanlık adına yapılacak
tek iş budur. Bu da yaşama zevkini yaşatma zevki adına
terk eden diğergam kişilerle olur.

DUA HEYECANI

Musibetler zamanında okunacak hususi
dualar var. Bunların musibet kalkıncaya kadar okunması
lazımdır. Fakat burada en önemli şey arkadaşlardaki
dua heyecanıdır. İçten gelmesi lazım o his ve heyecanın.
Ferhat tam Şirin’ine kavuşacağı anda karşısına çıkan
dağı aşmak için nasıl bir heyecan duyar içinde, işte
öyle bir heyecan. Hatta din-i mübin-i İslam’ın îlâsı
adına duyacağınız heyecan Ferhat’ın, Mecnun’un heyecanından
binlerce, milyonlarca kat fazla olmalıdır. -Benim
için Leyla, Şirin, Ferhat veya Mecnun hiç önemli değil
ama tabiat-ı beşeri inkar etmemek lazım. Leylevîler,
Şirinîler çok dünyada. Onun için bu misali verdim.-Yoksa
“Dua yapalım” dendiğinde angarya kabilinden bir şey
yapılır ki ona dua denmez.

Duanın bir mekanda hep birlikte
yapılması taraftarıyım. Zira arkadaşlardan bazılarının
tertemiz atmosferi diğerlerine tesir eder, huzur-u
kalbe vesile olur. Bu da o mecliste bulunanları biraz
daha temkine, teyakkuza ve ciddiyete sevkeder. Diğer
taraftan insanın sadece kendi kendine olması ve seccadesinde
içini Allah’a dökmesinin, elbette farklı bir açıdan
birlikte yapılan duaya faikiyeti, üstünlüğü var. Evet,
hiç kimsenin bilmediği, görmediği bir yerde el açıp,
içini Rabbine dökmenin değeri hiçbir şey ile ölçülemez.

Halis ubudiyet ifade etmesi açısından
dua, çok namaz kılmadan, çok oruç tutmadan daha önemlidir.
Çünkü dua, sebepleri ve şartları nazar-ı itibara almadan,
Hazreti Müsebbibü’l-Esbab’tan tasavvurları aşan ve
tenasüb-i illiyet prensibine göre melhuz olmayan şeyleri
isteme demektir. Mesela, Cennet… Kendi iktidarınızla
Cennet’i nasıl elde edebilirsiniz? Kabri nasıl aşabilirsiniz?
Sıratı nasıl geçebilirsiniz?

Dua ederken mubalağa etmeme bir
esastır. Ama bunu bazıları çok dua etmeyin şeklinde
anlıyorlar. Benim anlayışıma göre bu kabil bir şerh
yanlış. Doğrusu çok dua etmeme değil, duada lüzumsuz
teferruata girmemedir. Mesela; “Allahım! Benim şu
işim olsun veya kara kaşlı, kara gözlü bir oğlum olsun,
saçları hiç dökülmesin, bana bir Cennet ver, yamaçlarımın
sağ tarafında şunlar, sol tarafında bunlar olsun,
ırmakları şöyle aksın, hurileri böyle olsun…” İşte
bunlar dua değil, gevezeliktir.

Câmî (kapsayıcı, muhtevası geniş)
lafızlarla dua etme duanın en önemli buudlarından
biridir. “Rabbenâ âtina fi’d-dünya haseneten ve fi’l-âhireti
haseneten – Rabbimiz! Bize dünyada da ahirette de
hasene ver.” duasındaki “hasene”; “Allahümme ahsin
âkibetenâ fi’l-umûri küllihâ – Allahım! Bütün işlerde
akibetimizi güzel eyle.” deki “Fi’l-umûri küllihâ
– her türlü iş, durum, keyfiyet”; “Allahümme innî
es’elüke min hayri mâ seeleke bihî Nebiyyüke sallallâhu
aleyhi vesellem, eûzü bike min şerri mesteâzeke minhü
Nebiyyüke sallallâhu aleyhi vesellem – Allahım! Ben
Sen’den, Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi
vesellem) istediği hayırları istiyor ve O’nun Sana
sığındığı şerlerden de Sana sığınıyorum.” duasındaki
“Min hayri mâ seeleke ve min şerri mesteâzeke – O’nun
istediği hayır, sığındığı şer” ibareleri câmî lafızlara
en güzel örneklerdir. Ben bu son duayı haddimi aşarak
çeşitli ilavelerle şu şekilde yapıyorum; “Allahümme
innî es’elüke min hayri mâ seeleke bihî cemîu’l-Enbiyâi
ve’l-Mürselîne ve’l-Evliyâi ve’l-Asfiyâi ve’l-Mukarrabîne
ve’l-Makbûlîne ındeke, eûzü bike min şerri mesteâze
minhü cemiu’l-Enbiyâi ve’l-Mürselîne ve’l-Evliyâi
ve’l-Asfiyâi ve’l-Mukarrabine ve’l-Makbûlîne ındek
– Allahım! Ben bütün enbiyâ, mürselîn, evliyâ, asfiyâ,
mukarrebîn (Sana yakın kullarının) ve makbûlînin (Senin
nezdinde makbul kullarının) Sen’den istediği hayırları
istiyor ve bütün bunların Sana sığındığı şerlerden
ben de Sana sığınıyorum.”

Bu çerçevede bir başka câmî dua
da şu olabilir; “Allahümme es’elüke min hayri mâ seeltüke
min evveli yevmin ilâ sâati hâzihî ve eûzü bike min
şerri mesteaztü minhü min evveli yevmin ilâ sâati
hâzihî – Allahım! Sen’den, ta ilk günden şu ana kadar
istemiş olduğum hayırları istiyorum. Sana sığınıyorum
ilk günden şu saate kadar Sana sığınmış olduğum şerlerden.

“Ya Rabbî, ilâ mâ tuhibbu ve terdâ.
Allahümme afveke ve âfiyeteke ve ridâke – Ey Rabbim!
Seveceğin ve razı olacağın şeyleri yapmaya bizi muvaffak
eyle. Allahım! Senden af, afiyet ve rızanı istiyorum.”
da çok yapılması gerekli olan dualardan biri. Evet,
kendinize rağmen dahi olsa Allahın hoşnut olacağı,
seveceği, razı olacağı şeyleri isteyin. Çünkü önemli
olan O’nun hoşnutluğudur.

HAKİKAT AŞKI

Hakikat aşkı peygamberler ile ilim
adamlarında orijin itibarıyle aynıdır ama tezahür
şekilleri arasında fark vardır.Yani o aşka vuslat
yaşama istikametinde espiri farklılığı vardır. Mesela
peygamberlerde, kuralları vaz’ eden onlar olduğu için
yanılmalar olmaz, ama ilim adamlarında olabilir. Hakikat
aşkı olmadan ilim, ilim aşkı olmadan da araştırma
aşkı olmaz.