Kalp İstikametini Koruma

Kalp İstikametini Koruma
Mp3 indir

Mp4 indir

HD indir

Share

Paylaş

İnsanların birbirine karşı kalp istikametini
korumaları çok önemlidir. Gönüllüler hareketi için ise
bu önemli olmanın çok ötesinde bir vazife ve vecibedir.
Bu konuma ulaşmak için bazı hususlara dikkat edilmesi
gerekir. Bunlar sırasıyla;

1-Başkalarının
düşüncelerine saygı göstermek. Mesela, akıl, mantık
ve muhakeme kendi görüşümüzü yüzde yüz doğrulasa, riyazi
kriterler aksine ihtimal vermeyecek ölçüde bizi desteklese
bile, kendi düşüncemiz ve görüşümüzde diretmek karşı
tarafı hafife almak demektir ve ciddi rahatsızlık doğurur.
Herkesin tercih edilecek güzel yanları vardır. Eğer
bunlar başkaları tarafından zamanında görülüp takdir
edilmez ve alkışlanmazsa rencide olurlar. Önleri kapanır
ve bir türlü inkişaf edemezler. Onun için hem kabiliyetlerin
inkişafı hem de mutlak manada insana saygı adına bu
şekilde hareket etmek gerekir. Aramızdaki vifak ve ittifaka
halel gelmemesi için kendi doğrularımızın onlar tarafından
anlaşılabilmesi için uzun müddet beklememiz de gerekebilir.

Bu arada şu husus unutulmamalı; görüş
alışverişine medar olan konular hakkında ayet veya hadis
yoksa, herkes kendi düşünce metodlarına, hayat tecrübesine
bağlı olarak bir şeyler üretiyorsa bizim düşüncemizin
en doğru olduğuna kim karar veriyor? Bu açıdan başkalarının
düşüncelerini kuşkuyla karşıladığımız kadar, kendi düşüncelelerimize
de kuşkuyla bakmasını bilmeli, “Ben yanılabilirim, sen
haklı olabilirsin” diyebilmeliyiz.

Söz buraya gelmişken istişare adabı
ile ilgili bir noktaya dikkatlerinizi çekeyim; istişare
ferdî, ailevî, ictimaî her türlü meselelerimizin çözümünde
vazgeçilmez bir yere sahiptir. Ama istişare etmek kavga
etmek değil, terbiyesizce birbirimizi eleştirmek değildir.
Hele istişare hiçbir zaman tartışma demek değildir.
Tartışmanın kelime olarak yüklendiği mana kavgadır,
çatışmadır, insanın kendisine ve başkasına saygısızlık
etmesidir. Televizyonlarda gördüğümüz adı üzerinde tartışma
programları malesef bizim ahlakımıza tesir etti. Üniversitelerde
görevli hocaların, devleti yönetmeye talip siyasîlerin,
bürokraside yıllarını vermiş eski tabirle kocamış, tecrübeli
insanların sergiledikleri manzara malesef fikir teatisi
anlamına gelen istişareyi gerçekten tartışmaya çevirdi.

Halbuki onun bizim dünyamızda belli
adab ve erkanı vardı. Düşüncelerini kavl-i leyyin ile
ifade etme, bunları başkalarına dayatmama, “doğru budur,
gerisi toptan yanlıştır” felsefesi ile hareket etmeme,
yanlışlıkları nazara verirken incitici olmama gibi…
Bakın Kur’an-ı Kerim ifade üslubuna ait “başkalarının
ilahlarına bile uygunsuzca sözler söylemeyin” diyor.
Unutmayın, başkalarının düşüncelerine saygılı olmazsanız,
size de saygılı olmazlar. Siz saygısızlık yaparsanız
saygısızlığa muhatap olursunuz.
Bir başka örnek: Sahabe-i kiram, Efendimiz’e (sallallahü
aleyhi vesellem) “Kimse anne ve babasına sövmesin buyuruyorsunuz.
İnsan nasıl kendi anne babasına söver ki?” diye taacüp
içinde sorarlar. Efendimiz bunun üzerine şöyle buyuyur
“Siz başkalarının anne babalarına söversiniz, onlar
da kalkar sizin anne ve babanıza söver. Böylece kendi
anne babanıza sövmüş olursunuz.”

2-Kalp istikametini
korumada ikinci husus feragat ve fedakarlıktır. İnsan
iradî bir varlıktır. Bu açıdan her insanın kendine has
düşünceleri, tercihleri, arzuları ve istekleri vardır.
Onların gerçekleşmesi kimileri için hayat-memat meselesidir.
Kimileri içinse değil. Vifak ve ittifakın korunması
ana gaye olduğuna göre bazan bazılarının düşüncelerinden
feragat ve fedakarlık yapması gerekir.

3-Birbirinizin
gıyabında söylenen ve yazılan sözler. Daha önceleri
çeşitli vesilelerle defalarca ifade ettiğim gibi dostlar,
kader birliği yapan insanlar birbirlerinin gıyabında
onları medh u sena edici, iyi yanlarını ön plana çıkartıcı
sözler söylemeli, konuşmalar yapmalı, hatta mektuplar
yazmalıdır. Bunun kalp istikametini sağlama açısından
şu faydası var; eğer birisi arkadaşını başkalarının
yanında medh u sena etti veya destanvari, aşıkane mektuplar
yazdı ise, bir başka zaman onunla yüz yüze geldiğinde
veya gıyabında konuşmak zorunda kaldığında öncekilere
ters, nâsezâ nâbecâ sözler söyleyemez. Bir bakıma önceki
sözler ve mektuplarla kendini bağlamıştır o. Kaldı ki
gıybet de suizan da haram.

Alan Belirlemesi

İçtimaî işlerde herkesin vazife alanının
çok iyi tesbit edilmesi gerekir. Bu hem sorumluluk,
hem hak ihlali ve hem de sınırların belli olmamasının
açacağı muhtemel kargaşalara mani olur.

Bununla beraber birisi bir başkasının
alanına sadece mevcud bir problemi çözmek için girdi
ise burada hakperest olmak gerekir. Bunu derken kasdım
şu: böyle bir hadise vuku bulduğunda hemen alanını tecavüz
etti, yetkisini aştı vs.. türünden feveran etme yerine
daha sakin ve soğukkanlı hadiseleri değerlendirmeli.
Sonuçta önemli olan o problemin çözümü ve ilgili şahıs
da o noktada yetersiz ise varsın o alanını ihlal etsin,
ne olur? Kaldı ki buna alan ihlali demek bile doğru
değildir.

Bu türlü durumlarda ilgili kişi veya
kişiler insaflı olmalı, bazı şeylerden feragat etmesini
bilmeli. Aynen Ebu Ubeyde Hazretlerinin Amr bin As’a
komutanlığı devrettiği gibi. Veya Halid’in Ebu Ubeyde’yi
kabullendiği gibi. Malum, Hazreti Ebu Ubeyde Hazreti
Halid’in ordusunda sıradan bir askerdir. Hazreti Ömer
(r.a) Hazreti Halid gibi deha üstü bir komutanı halk
zaferleri onun şahsına bağladığından dolayı azl ediyor
ve yerine o orduda er olarak görev yapan Ebu Ubeyde’yi
getiriyor. Kendisine bu durumu kabullenip-kabullenemediğini
soranlara da “Siz hiç merak etmeyin! Ömer hayatta iken
Halid hiçbir zaman isyan etmez.” diye cevap veriyor.
Hayatının geride kalan yıllarında da Halid’in bunu problem
yaptığını bilmiyorum ben.

Şimdi biz bu ve benzeri hadiseleri
sahabenin vefakarlığı, hakperestliği, diğergamlığı,
isarı deyip kabulleniyor, onların imanî kabul ufkunun
derinlikleri olarak algılıyor, yer yer yaşlı gözlerle
halk kitlelerine anlatıyoruz. Ama bundan daha önemlisi
beğenilen bu hasletlerin kendi hayatımızda yer alması
değil midir?

Evet, cemm-i gafirin iştirakiyle yapılan
işlerde elbette amellerin taksimi, mesainin tanzimi,
muavenetin teshiline ihtiyaç vardır. Sorumluluk alanlarının
belirlenmesi bu açıdan çok önemlidir; önemlidir ama
onun da birlikte belirlenmesi ve ihlallerin söz konusu
olduğunda meseleye fevrî ve acûl değil, temkinli yaklaşılması
gerekir.