Siyer Felsefesi ve Hudeybiye Sulhü

Siyer Felsefesi ve Hudeybiye Sulhü

Soru: 1) Siyer-i seniyye ile (Rasûl-ü Ekrem –sallallahu
aleyhi ve sellem– Efendimiz’in hayatı, ahlâkı ve yaşayışıyla) günümüzün
hadiseleri arasında iltisak (bitişme, kavuşma, birleşme) noktalarının
yakalanması gerektiğini ve bunun zaruret ölçüsünde ehemmiyet arz eden bir husus
olduğunu ifade buyuruyorsunuz. Bu açıdan, Hudeybiye Sulhü’nü değerlendirir
misiniz?



-Asr-ı Saadet’te hadiseler cüzî olarak ortaya konmuş, cüzî birer vakıa olarak
gerçekleşmiştir; fakat onlarda daha sonra meydana gelebilecek küllî hadiselere
işaretler vardır. Adeta her hadisede daha sonraki dönemlerin meselelerinin
çözümü için bir kısım uçlar bırakılmıştır. O uçlardan yürünerek hâlihazırdaki
problemlere yaklaşılırsa, mevcut problemlerin halledilmesi için pekçok ipucu
bulunabilir. (01:01)

-Geçmişte yazılan siyer kitaplarının bir kısmı bize
ulaşmamış olabilir; zamanımıza kadar ulaşan eserler de o günün tarih felsefesi
açısından hadiselerin yorumlanması şeklinde kaleme alınmıştır. Fakat o
dönemlerden günümüze varıncaya kadar bazı felsefi telakkiler rafa kaldırılmış ve
yeni düşünce tarzları geliştirilmiştir. Dahası zaman en büyük müfessirdir.
Dolayısıyla da, bu hususlar nazar-ı itibara alınarak siyer-i seniyyeye her
devirde bir kere daha o anki şartlar zaviyesinden bakılmalıdır.
(05:11)

-Müslümanların günümüzdeki en büyük kusurlarından biri de, çağı
iyi okuyamama ve dünyanın dört bir yanındaki değişik toplumlara onların anlayıp
kabul edecekleri dille hitap edememe eksikliğidir. İnanan insanlar, inandıkları
yüksek hakikatleri tepki almadan anlatabilmek için uygun bir üslup tutturmak
zorundadırlar ve bundan dolayı da bir çeşit “söylem geliştirme merkezleri”ne
muhtaçtırlar. (07:23)

-Hicretin altıncı senesi Allah Rasûlü (sallallahu
aleyhi ve sellem), tam bir metafizik gerilim içinde bulunan ashabını, umre için
Mekke’ye götürmeye söz vermişti. Böyle bir umre, hem muhacirînin yıllardır süren
sıla hasretini giderecek, hem de bütün Müslümanlara yeni bir gerilim
kazandıracaktı. Allah Rasûlü bu mülâhaza ile Ashab-ı Kiram’ı alıp yola
koyulmuştu. Fakat Mekke ehli mü’minlere umre imkânı vermeyince, Rasûl-ü Ekrem
(aleyhissalatu vesselam) Efendimiz, savaş yerine sulhü seçmiş ve onlarla çok
hikmetlere mebni bir antlaşma yapmıştı. (11:15)

-Halid b. Velid,
harplerde dize getirilecek bir insan değildi.. olmamalıydı da… İlerde İslâmî
izzete dönüşecek gurur mevcudiyetini devam ettirdiği sürece, kılıç zoruyla
İslâm’a girmesi imkânsızdı. Ayrıca, istikbalin bu eşsiz kumandanını, Cenâb-ı
Hak, lütfuyla korumuş ve onun, izzetiyle İslâm’a girmesine zemin hazırlamıştı.
Eğer böyle bir sulh dönemi olmasaydı, Halid’in buzları nasıl eriyecekti! Amr b.
Âs ve Osman b. Talha (radiyallahu anhüma) gibi yüzlerce insan, bu sulh döneminin
yumuşak ikliminde hakikatleri idrak etmişlerdi. (14:03)

-Hudeybiye
Sulhü’yle tam on sene Kureyş gailesine karşı garanti altına alınmış oluyordu. Bu
on senelik zaman dilimi, Müslümanlar için çok mühimdi. Allah Rasûlü bu dönemde
yetiştirdiği irşad ekiplerini çeşitli yerlere gönderme fırsatını buldu ki, bu
da, bütün Arap Yarımadası’nda İslâm’ın sesinin duyulması demekti.
(17:30)

-Harp psikolojisi içinde, İslâmî hakikatleri karşı tarafa
anlatmak mümkün değildi. Fakat sulh atmosferinde gidip gelmeler olunca, o güne
kadar İslâm’a ait güzelliklerden habersiz yaşayanlar, gördükleri bu güzellikler
karşısında hayranlıklarını gizleyemiyorlardı… Müslümanların yaşayışı, Cennet
hayatından farksızdı.. ve onu gören büyüleniyordu. Abdest, ezan, cemaatle
kılınan namaz ve o insanların namazdaki huşû ve hudûları, Mekkelilerin gönlünü,
baş döndürücü bir cazibeyle kendine çekiyordu. Hudeybiye sulhü sayesinde, içine
İslâm’ın sesinin, soluğunun ve Kur’ân mesajının girmediği hemen hiçbir ev
kalmamıştı. Bu yönüyle Hudeybiye Sulhü günümüzün insanlarına önemli bir mesaj
vermektedir: Hizmet ancak sulh atmosferinde yapılabilir.
(18:55)


Soru: 2) Bahsettiğiniz “siyer felsefesi”ne bağlı kıymetli
eserler ve semereli gayretler ortaya koymanın biraz da bu konudaki ızdırap ve
heyecanla alâkalı olduğu söylenebilir mi? (22:07)



-Izdırap, en büyük bir ilham kaynağıdır. (22:22)

-Mü’min mutlaka çok
heyecanlı yaşamalı ama bize deli heyecanı lazım değil. Öyleyse, akıllı heyecanı
nasıl olmalı? (23:08)

-İslam âbidesini ikâme etme heyecanı taşımayan
insanların ortaya koyacağı siyer felsefesi –bir yönüyle– yalandır. Bu önemli iş
imandaki derinliğe, İslamiyeti dosdoğru yaşamaya, mukaddes ızdıraba ve
meseleleri tımarhane cinnetinden kurtararak mabed heyecanıyla ele almaya
bağlıdır. (25:20)