Canlı Yayınlanan Bamteli: Tiranlar ve Adanmışlar

Canlı Yayınlanan Bamteli: Tiranlar ve Adanmışlar

Fethullah Gülen Hocaefendi, canlı yayınlanan bu haftanın Bamteli (Berâat Kandili-Özel) sohbetinde özetle şu hususları dile getirdi:

 Hizmet Hareketi’nin şiarı, insanlığa hizmet olduğu gibi sünneti ihyaya da hizmettir.

*İnsan bir meselede ısrarlı olur ve gereğini yürekten eda ederse, Allah (celle celaluhu) birini bin etme adına ona “bast-ı zaman”lar da lütfedebilir.

*Hazreti Üstad’ın dediği gibi, dua külliyet kesbettiğinde kabule karîn olur. Izdıraplar da külliyet kesbettiğinde muzdariplerin ızdırapları zâil olur; muztarların ıztırarları son bulur. Şu halde insanlığın, ehl-i imanın ve kardeşlerimizin ızdıraplarını yüreklerimizde duyarak Cenâb-ı Hakk’a hep birden yakarmak lazımdır.

*Teheccüd kılıyorsunuz, zannediyorum. İnsanlığın İftihar Tablosu’nun size emanet ettiği bir sünnet. Bu namaz, hususiyle toplumumuz içinde öldürülmüştür. Hizmet Hareketi’nin vazifesi, insanlığa hizmet olduğu gibi sünneti ihyaya da hizmettir.. İnsanlığın İftihar Tablosu’nun ümmetine emanet ettiği şeyleri ihya etmeye de hizmet.. yeniden sünnet abidesini ikame etmeye de hizmet… Zannediyorum, bu dairede teheccüd namazı kılmayan çok azdır.

*Regâib, Mirac, Berâat, Kadir, Ramazan gibi eşref gün ve gecelerde Cenâb-ı Hak hususi teveccühte bulunur. O hususi teveccühe karşı sizin de hususi teveccühle mukabelede bulunmanız lazım. O teveccühü kendi hesabınıza bir hüsran dakikalarına, hüsran saatlerine çevirmemeniz lazım. Bu, şahsî hayatımız adına çok önemli olduğu gibi aynı zamanda toplum hayatımız adına da çok önemlidir.

 Basiretsizlik ve gaflet değilse, hıyanet-i vataniye, emanete ihanet!..

*Bugün İslam dünyası kan kusuyor. Allah’ın günü yok ki biz birkaç tane şehidin şehadetiyle ürpermiş olmayalım. Televizyonda sadece haberlere bakıyorum, bazı gün de “Artık açmayın!” diyorum; “açmayın, çünkü gönlüm tahammül etmiyor orada ananın ağlamasına, kardeşin ağlamasına.”

*Burada dönüp şunları da diyebilirsiniz: Belli bir dönemde ülkenin dört bir yanının cephanelik haline gelmesine göz yumanların ve şekavet şebekesinin, korkunç bir terör örgütünün, Allah belası bir organizasyonun bu işleri yapmasını görmeyenlerin kör gözlerine sokulsun. Bunu göremedilerse, işin doğrusu bunların en küçük bir dairede bile bir toplumu idare etmeye kabiliyetleri yok, bunlar kabiliyetsiz insanlar demektir. Yok, görerek bunu yaptılarsa, o da ülkeye, vatana hıyanettir; hıyanet-i vataniye sayılır bu.

*Alvarlı Efe Hazretleri şöyle der: “Acib bir karûbân hane bu dünya / Gelen gider konan göçer bu elden / Vefası yok sefası yok fani hülya / Gelen gider konan göçer bu elden.” Dünyayı böyle bilin ve ona o kadar teveccüh edin. Yüzleriniz her zaman ahirete müteveccih olsun. Hani Türkçe bir atasözü var ya; “El işte, göz oynaşta” derler. Eliniz bir yönüyle burada olsun, fakat gözleriniz ötede olsun; Allah Rasûlü’nün izinde olsun; Cenâb-ı Hakk’ın rızasında olsun. Böylesine “el işte göz oynaşta”; dünyaya dünya kadar, ukbâya ukbâ kadar; fânîye fânî kadar, bâkîye de bâkî kadar.

 Sürüler, çobanı İbrahim Ethem yapıyor; o zavallı da kendini gerçekten İbrahim Ethem zannediyor.

*İnsanları tiranlaştıran, onları “dediğim dedik” bir diktatör haline getiren, büyüklük, kibir, gurur, servet, sözünü dinletme zehirlenmesiyle zehirleyen şeyler alttaki kimselerin sürü haline gelmesine bağlıdır. Dün başka bir söz, bugün başka bir söz. Bir günde iki beyanlarını yan yana koysanız, iki beyanları içinde sekiz tane tenakuzla karşı karşıya kalırsınız. Dün söver, küfrederler, Nemrud’un yerine, Firavun’un yerine koyarlar; ertesi gün de Hızır derler.

*Sürüler, çobanı İbrahim Ethem yapıyor; o zavallı da kendini gerçekten İbrahim Ethem zannediyor. Sürüler, çobanı Fatih görünce, o zavallı vandal da kendisini gerçekten Fatih zannediyor. Alkışlıyorlar, dahasını istiyor; alkışın, takdirin “Hel min mezid”i (Daha yok mu?) peşinde koşuyor.

*Şeytan bile bazı insanların hile ve desiseleri karşısında hayrette kalmıştır dense sezadır. O hilebazlardan biri de Firavun’dur. Şeytan bir gün Firavun’a “Utanmıyor musun, şu yaşa geldin, bir ayağın çukurda, hâlâ ‘Ben sizin rabbinizim!’ diyorsun?” demiş. Firavun “Şimdi git, yarın gel!” cevabını vermiş. Hemen münadilerini salarak her bir mahalleye “Yarın siz koyun gibi meleyeceksiniz. Siz keçi gibi beğireceksiniz. Siz öküz gibi böğüreceksiniz. Siz köpek gibi havlayacaksınız…” demiş. Sabah şeytan Firavun’a giderken bir de bakmış ki, her tarafta meleyenler, beğirenler, böğürenler, havlayanlar… Firavun’a, “Bu ne?” diye sorunca, “İşte ben bunlara her hükmümü geçiriyorum ama Musa ve kardeşi Harun’a yıllardır bu türlü hiçbir dediğimi yaptıramadım!” demiş.

*İşte Firavunları tiranlaştıran sebeplerin belki de en müessiri insanlardaki bu ruh sefaletidir. Kur’an ifadesiyle, Firavun, kavmini hafife aldı, “Sadece Ben!” dedi, onlar da itaat ettiler. Egoizmanın üstünde, egosantrizmanın üstünde, tamamen narsist olarak hareket etti.

 Hayatını hep “Lâ”da geçiren kimseler, sonuçta “illallah” diyemeden, meseleyi Allah’a bağlayamadan yuvarlanıp giderler.

*Böyle olanlar mutlak manada zehirlenmişlerdir. Kimsenin gücü yetmediğinden dolayı bunlar tımarhaneye sevk edilemez ama zehirlenmiştir bunlar. Deli değil, bunlar zırdelidirler; hatta halk ifadesiyle zırzır deli, bir delinin ifadesiyle de hınzır delidirler. Fakat tutup bunları bir akıl hastanesine, bir psikiyatriste götüremezsiniz, gücünüz yetmez buna. Götürseniz bunların gerçekten yüzde yüz deli oldukları ortaya çıkacaktır. Firavun Amnofis böyle bir deliydi ve cinnetiyle boğuldu gitti. General Abdülkasım böyle bir deliydi. Cinnetiyle boğuldu gitti. Saddam da böyle bir deliydi.

*Bir gün kader, ipini Saddam’ın boynuna da taktı. O manzarayı görünce, öyle bir zalime karşı bile içime acıma hissi geldi. Pişman olmuş o dakikada, kelime-i tevhidi söyleyecekti. İp birden bire hızlı çekildiğinden dolayı “Lâ” dedi, “Lâ”da kaldı; “illallah”a geçemedi. Hayatını hep “Lâ”da geçiren kimseler, sonuçta böyle “illallah” diyemeden, meseleyi Allah’a bağlayamadan yuvarlanıp gideceklerdir.

*Bütün tiranlar halkın değerlerine saygı gösteriyor gibi davranırlar; İbn-i Selûl’ün çocuklarıdır bunlar. Ön safta dururlar, ilk kalkarlar, merdivenden aşağı inerken sağlarına sollarına bakarlar, alkışlanma beklerler. Orada bir sürü beyan, beyan, beyan, beyan… Cemal Abdünnasır da öyle yapardı; camiye öyle gelir, öyle girer, oradan öyle çıkardı.

 Tarihî tekerrürler devr-i daimi içinde hadiseler hiç değişmemiş, sadece tiranların isimleri ve bir de sürülerin adları değişmiş; beyaz vadinin koyunları, siyah vadinin koyunları…

*Şimdi meseleyi bir kere daha Amnofis’e götürün, sokaklarda meleyen, böğüren, bağıran insanlarla değerlendirin ve sonra şu bahsettiğim tiranlar zinciri içinde dolaşın, günümüze doğru gelin. Göreceksiniz ki tarihî tekerrürler devr-i daimi içinde hadiseler hiç değişmemiş, sadece tiranların isimleri ve bir de sürülerin adları değişmiş. Beyaz vadinin koyunları, siyah vadinin koyunları, falan yerin dilsiz şeytanları, filan yerin dilsiz şeytanları… Öyle dilsiz şeytanlar ki, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun nam-ı celilinin bir bayrak şeklinde dalgalanmasını istemeyecek kadar temerrüde kendilerini salmışlar. Bugün, Devlet-i Aliyye döneminde bile yapılamayan bunca şeyi yapan insanları “terör örgütü” olarak gösterme küfranı, dalaleti, sapıklığı ve densizliği icra edilmek suretiyle ayrı bir tiranlık sergilenmektedir.

*Fakat tiranlar tiranlıkta, zalimler zalimlikte ısrar ederlerse, Allah başka şekilde öyle bir tokat aşkeder ki, nereden geldiğini bilemezler. İki kere iki dört eder mi etmez mi, ben hep bu mevzuda şüphe taşımışımdır. Fakat bir zalimin bir gayyaya yuvarlanacağı mevzuunda hiçbir tereddüdüm olmamıştır. “Zalimin zulmü varsa, mazlumun Allah’ı var / Bugün halka cevretmek kolay, yarın Hakk’ın divanı var.” Bugün olmasa bile yarın zebaniler ellerini onların yakalarına takacaklar; teker teker o yaptıkları üç bin tane yalanın, üç bin tane iftiranın, üç bin tane tezvirin, üç bin tane tenakuzun hesabını bir bir soracaklardır.

*Siz hizmetlerinizi katlayarak, cehdinizi artırarak yolunuza devam edin. Daha güçlü bir formasyonla -Allah’ın izniyle- hizmetinize yoğunlaşın. Nam-ı celil-i Muhammedi’yi, milli değerlerimizi dünyanın dört bir yanına duyurmak için çalışın. Müslümanlığın şu bu olmadığını gösterin. Evet, Müslümanlık Işid değil, Boko Haram değil, el-Kaide değil, en-Nusra değil, eş-Şebab değil, PKK değil… Müslümanlığın bunlar olmadığını göstermek, bugün Müslümanlık adına yapılması gerekli olan en önemli şeydir.

*İster bu terör örgütleri isterse de onlara müsamahayla bakan kimseler, her iki kesim de İslam dünyasının o dırahşan çehresini kirletmiştir. Yapılan davranışlar adeta bir zift gayyasından dışarıya doğru fışkıran, feveran eden ziftler gibi, İslam’ın mübarek çehresini kirletmiştir. Bu kirleri yıkamak Hizmet Hareketi’ne ve Hizmet Hareketi’ne arka çıkan hizmet hareketlerine, adem-i merkeziyet esprisine bağlı, bütün dünyadaki hizmet hareketlerine düşüyor.

 Siz, Allah’ın size verdiği nimetlerle ahiret yurdunu peylemeye bakın. Kendinizi satarak, bir ev, bir villa, bir gemi peylemeye kalkmayın.

*Hızınıza hız katarak yürüyeceksiniz. İçeriye atacaklarmış; dünyanız gitse bile sizin ahiretiniz var, Allah’ın izni ve inayetiyle. Siz, Allah’ın size verdiği nimetlerle ahiret yurdunu peylemeye bakın. Kendinizi satarak, bir ev, bir villa, bir gemi peylemeye kalkmayın. Bu size karşı saygısızlıktır; siz öyle basit alınır, verilir, satılır mahlûk değilsiniz. Cennet bile sizin karşılığınız olamaz. Sizin dilbeste olacağınız bir şey varsa, o da Allah rızasıdır.

*Beklentilere bağlı hizmetler devamlı ve kalıcı olamaz. Beklenti, hizmet adına bünyeye düşmüş bir güve gibidir. Beklenti, biraz evvel anlatılan tiranları kemirip tükettiği gibi, insanı yer bitirir. Onun için, sizin en büyük sermayeniz adanmışlıktır, en kuvvetli yanınız adanmışlıktır, en takdire şayan yanınız yaşatma duygusuyla yaşamanızdır.

*Yaşatma duygusuyla yaşıyorsak, yani başkalarının dünyevî uhrevî mutlu yaşamasına vesile olacaksak, bizim için hayatın bir anlamı vardır. Bize yaşatma imkânı vermiyorlarsa, o zaman öbür taraf bizim için şeb-i arûs olur; kabre gülerek gireriz, mahşerde gülerek yürürüz, sırâtı gülerek geçeriz ve Güller Gülü’nün arkasında kemerbeste-i ubudiyet içinde saf bağlar, Cenâb-ı Hakk’ın bize teveccühünü intizara dururuz, Allah’ın izni ve inayetiyle.

 İaşemi kitaplardan gelen telif ücretiyle karşılıyorum; aleyhime açılan bir dava için avukat ücretini borç alıp ödedim!..

*İaşemi kitaplardan gelen telif ücretiyle karşılıyorum. O konuda da arkadaşlara rica ettim, “Âleme 7-8 veriyorsanız, bana yarısını verin.” dedim. O yarısı da olmazsa, burada sizin de oturup kalktığınız bu yerlerin kirasını veremem, o zaman Allah onun hesabını bana sorar. Yediğim şeylerin parasını veriyorum. Ben bir vaiz emeklisiyim. Bir fakire o emekli parasını verdim, o onunla geçiniyor. Vazife yapmadığımdan dolayı onu almam haramdır diye düşündüm ve öyle yaptım o mevzuda. O açıdan da kitapların telifinden başka bir gelirim yok.

*Bizim işgüzarlarımız bu “tahşiye davası”nı buraya kadar uzatarak, bir yalancı avukat tuttular. Biz de bir avukat tutma mecburiyetinde kaldık. Bankaya daha önceden gönderilen paranın miktarını sordum; dediler ki, “Çok az bir şey kalmış, avukatlar da fazla istiyor.” Arkadaşlarıma rica ettim, burada üniversiteden ve subaylıktan emekli olan bir arkadaş vardı, ondan benim için elli bin dolar borç alarak bankaya yatırdılar, avukatlara verdiler.

 Dünya bir pislik yığınıdır; onun arkasından kavga ederek koşanlar da kilâbdan başkası değildir.

*Evet, size hesap verme adına diyorum bunu ve ben bu halimden şikâyetçi değilim. Rabbimin huzuruna “Varım ol Dost’a verdim hânümânım kalmadı / Cümlesinden el yudum pes dü-cihanım kalmadı” diyerek gitme peşindeyim. Dünya adına bir şeyin hesabını veren bir insan olarak değil, dünya adına sırtında bir şey olmayan biri olarak Rabbimin huzuruna gitme azmi ve kararlılığı içindeyim.

*Yalan söyleyen, iftirada bulunan, tezviri şiar edinen insanlar bunu anlamasalar bile bu insanlığın gereğidir. Ben insanların en küçüğü, hatta küçüklerden daha küçük kıtmir olduğum halde böyle yaşıyorum. Sizleri ise çok yukarılarda görüyorum. Dünyaya meyletmeyeceksiniz, tenezzül etmeyeceksiniz. Zira hadis olarak da nakledilir ki: Dünya bir cife, bir pislik yığınıdır. Onun arkasından kavga ederek koşanlar da –bağışlayın metindeki o tabirle diyeceğim- köpeklerden başkası değildir.